20 Haziran 2012 Çarşamba

Johnny Depp yeniden bekarlar kulübünde!


Johnny Depp ve fransız şarkıcı/oyuncu eşi Vanessa Paradis’in 14 yıl süren birlikteliği sona erdi.
49 yaşındaki Johnny Depp ve 39 yaşındaki Vanessa Paradis’in birlikteliklerinden 11 yaşındaki Lily ve 9 yaşındaki Jack isimli 2 çocuğu bulunuyor. İkili basın açıklamasında arkadaşça ayrıldıklarını özellikle belirttiler.

Sevdiğim sahneler -Wristcutters: A Love Story-

Bilekkesenler: Bir Aşk Hikayesi 2006 yapımı romantik-komedi desen değil, aşk desen değil, macera desen değil türünden bir film.. Kesin olan bir şey var ki o da izlerken başka bir dünyada gibi hissediyorsunuz ki zaten film başka bir dünyada geçiyor. Biraz karanlık, biraz kasvetli ama nolursa olsun yine aşkın olduğu bir dünyada..

Aşk acısı çok güzel tasvir edilmiş filmde, asık suratlar, mutsuz ifadeler, gülerken bile ağlayan gözler, ama o acının içinden bile yine doğuyor aşk.. Ölüyken bile sevebiliyor insan yeniden!

Bu arada ne yalan söyliyim, kız epey güzel! İlk izlediğimde saçlarımı kısacık kestirmeye karar vermiştim, şimdi de verdim ama vazgeçmem yüksek olasılık=)

16 Mayıs 2012 Çarşamba

"Ah, hayır, biliyorum, o makinayı yapamadılar.."




Yönetmen olsaydım eğer, 3 kitabı sinemaya uyarlardım..

Başucumda Müzik;

"Aşık oldum. kabullendim, teslim oldum. o aşktan vazgeçmek zorunda kaldığımda ise hayat bıraktığım gibi değildi. Yeni görüşlerim oluştu. Hiçbir şeye şaşırmayan, hiçbir şeyden emin olmayan, düşünürken bile eskisi gibi düşünemeyen biri oldum. Sıfırdan öğreniyordum her şeyi. aşkı, sevgiyi, dostluğu da... Çok yorucu bir şey bu."

"Hep şaştılar, herkes.. Bütün hayatım boyunca arkamdan gelen o dedikoduları duydum. nereye girsem sanki birdenbire konuşmaların kesildiğini anladım. Ama anlamadıkları şuydu; bazı insanlar hayatlarını kendi istedikleri gibi kurarlar. Geri kalanlarsa onların yaptıklarını birbirlerine anlatıp dururlar. Ben başkalarının hayatlarını anlatarak ömrümü geçirmek istemedim. Varsın başkalarını benim hayatımı anlatsın.."

"Ah, hayır, biliyorum, o makinayı yapamadılar.."

Kürk Mantolu Madonna

"Kendisinden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasret duydum. Kaybedilen en kiymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, 'bu böyle olmayabilirdi!' düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır."

"Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize bizim aklımıza hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden meydana çıkıyordu. Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk."

İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.

"Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğumuzu zannetmektir ki, ne kendimiz bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur."

Masumiyet Müzesi

"Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.”

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Dünyanın belgeseli geliyor


                                            
İstanbul Belgesel Günleri, 1 - 6 Haziran’da özel bir programla 5. yaşını kutlamaya hazırlanıyor. Dünyanın en nitelikli belgesellerinden oluşan seçkileriyle Türkiye’deki film festivalleri içinde özel bir yer edinen etkinlik, 2012 programıyla da belgesel alanında yeni ufuklara açılıyor.
Bugüne kadar belgesel sinemanın pek çok ustasını ağırlayan DOCUMENTARIST’in bu yılki onur konuğu çağımızın en önemli belgeselcilerinden olan Heddy Honigmann. “Metal ve Melankoli”, “O Amor Natural”, “Yeraltı Orkestrası”, “El Olvido” gibi klasikleşmiş filmlerinin yer alacağı geniş kapsamlı bir retrospektifle İstanbul’da ağırlanacak olan yönetmen festivalde bir de ‘sinema dersi’ verecek.
Dünya çapındaki belgeselci, yapımcı ve festival temsilcilerini İstanbul’a taşıyan DOCUMENTARIST, yerli ve yabancı belgeselciler için bir buluşma platformu olma misyonunu bu yıl da sürdürüyor. Honigmann bölümünün yanısıra festival programı bu yıl, dünyanının gündemine oturan bir coğrafyayı daha yakından tanımaya yardımcı olacak filmlerin buluştuğu Arap Dünyası: Değişim Rüzgarları, komşumuzun içinden geçtiği zorlu sürece ayna tutan filmlerin ağırlıkta olduğu Yunanistan: Komşuda Pişen, bellek ve belgesel sinema ilişkisini tartışılacağı Belleği Belgelemek, müzikle sinemanın mutlu birlikteliğine örnek oluşturan filmlerden oluşan Müzik Belgeselleri gibi bölümlere dağılmış 90’a yakın fimden oluşuyor. DOCUMENTARIST 2012 programında Cannes, Berlinale, IDFA, DOK Leipzig, CPH:DOX, Jihlava gibi festivallerden seçilen en yeni ve bol ödüllü filmlerin yanısıra, “Sınırın Ötesi” (Step Across the Border) gibi klasikler de yerini alacak. Festivalde, Avrupa’daki saygın sinema okullarından Prag merkezli FAMU da, öğrencilerinin ürettiği filmler ve konuklarıyla özel bir bölüme konuk olacak. Festival haftası boyunca ayrıca programdaki temalara ilişkin atölye, panel, söyleşi, özel gösterim ve sergi gibi pek çok yan etkinlik gerçekleştirilecek.

Hollanda Başkonsolosluğu’nun desteğiyle 2010’dan beri verilen ve yönetmenlerin ilk ve ikinci filmlerine açık olan Documentarist Yeni Yetenek Ödülü de, üçüncü kez sahibini bulacak. Festival pek çok yan etkinliğin yanısıra, ilk etabı Mart ayında gerçekleştirilen, John Appel ve Jeroen Berkvens eğitmenliğindeki Yaratıcı Belgesel Geliştirme Atölyesi’ne de ev sahipliği yapıyor. Atölyede, Türkiye’den seçilerek geliştirilen 7 projeye uluslararası yapım olanakları yaratılmaya çalışılacak, bazı projeler yurtdışındaki festivallere davet edilecek.
DOCUMENTARIST - 5. İstanbul Belgesel Günleri’nin gösterim ve etkinlikleri, 1-6 Haziran 2012 tarihlerinde Akbank Sanat, Fransız Kültür Merkezi, Aynalı Geçit Sinema Salonu, SALT Beyoğlu ve Romanya Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Hayatın içinden unuttuğumuz gerçekler!

Savaş Fotoğrafçısı (War Photographer), dünyaca ünlü savaş fotoğrafçısı James Nachtwey'in hayatını anlatan bir belgesel. Vietnam'da çekilen savaş fotoğraflarını gördükten sonra bu işi meslek olarak seçmeye karar veren Nachtwey, sıcak savaş, savaş sonrası hayat, işçilerin hayatları, aids, açlık gibi konuları fotoğraflıyor. Amacı ise çok net, kusursuz devam eden hayatlarımızın dışında başka gerçeklerin olduğuna da dikkat çekmek. Hatta bu isteğini "birileri yapmak zorunda, ben yapmazsam, başkası yapmazsa, kim yapacak" sözleri ile de destekliyor.
Ruanda, 1994. Hutu ölüm kamplarından sağ olarak kurtulmuş bir Tutsi. photo by James Nachtwey

Nachtwey birçok savaş fotoğrafçısından farklı çalışıyor: çok yüksek büyütme değerlerine sahip objektifler kullanmıyor çünkü olaylara yakın olmak istiyor, bir çok sıcak çatışmanın ortasında bulunmuş biber gazından, ensesinin dibinden geçip arkadaşını öldüren kurşun kadar savaşta yer almış. Hatta belgeselde kendisini kurşun geçirmez zannettiğinden de bahsediliyor. 

İzlerken beni  en çok etkileyen tarafı yüzündeki mutsuzluk ifadesi idi.. Aslında bu ifade yıllarını açlık, savaş, mutsuzlukla iç içe geçirmiş insanların arasında geçiren bir adam için gayet doğal olsa gerek. Hoş Nachtwey kendi özeleştirisini de yapmıyor değil.. Zaman zaman başkalarının acılarıyla beslenen makinalı bir vampir olduğumu düşünüyorum diyor belgeselinde.. Öyle korkusuzca yürüyor ki çatışmanın ortasında, acaba görünmez mi diye düşünmek geçiyor insanın içinden.

Açlık ve fakirlik de yine objektifine yansıyan başka gerçekler. İzlerken gerçekten hayatınızda üzüldüğünüz ne varsa hepsinin ne kadar önemsiz olduğunu düşünüyorsunuz zira dünyanın bambaşka bir köşesinde gözümüzün önüne bile getirmekte zorlanabileceğimiz, tahayyül bile edemeyeceğimiz acılar yaşarken insanlar, kendi derdinize üzülmeye utanıyorsunuz işin aslı..
Endonezya, 1998 - Tek kolu ve tek bacağı olan bir dilenci, çocuklarını kirlenmiş bir kanalda yıkarken... photo by James Nachtwey

Nachtwey'in objektifi 90 dakika boyunca yorum yapmaya bile kelimelerin yetersiz kaldığı bir savaş yolculuğuna çıkarıyor sizi belgeselinde. Bosna, Kosova, Güney Afrika, Ruanda, Afganistan, Somali belgeselde savaşın, açlığın ve sefaletin kol gezdiği ve hatta hala gezmekte olduğu yerlerden sadece birkaçı..

Somali, 1992. İnsanlar tarafından yaratılmış olan en büyük toplu katliam silahlarından biri olan kıtlıktan dolayı; açlıktan ölme sınırına gelen çocuk. photo by James Nachtwey
Vaktiniz varsa ve bulabilirseniz 2001 yapımı Christian Frei yönetmenliğinde çekilen bu belgeseli mutlaka izleyin ya da en azından James Nachtwey'in fotoğraflarına bir göz atın..

Persepolis'e para cezası


Tunus mahkemesi, "Nessma TV" adlı televizyon kanalının sahibi Nebil Karui'yi dindar kişilerce kutsal addedilene hakaret eden, Tanrı tasvirinin yer aldığı "Persepolis" adlı çizgi filmi yayımlayarak kamu düzenini bozmaktan suçlu buldu.
Mahkemenin bugün açıkladığı kararında, müvekkili hakkında kamu düzenini bozmanın yanı sıra "kutsal bir unsura hakaret etme" suçlamasının yöneltildiğini belirten savunma avukatı Abada Kefi, kararı temyize götüreceklerini söyledi.
Televizyon kanalının Arapça'nın Tunus'ta konuşulan bir şivesinde dublajlayarak yayına koyduğu film ülkedeki Selefiler tarafından düzenlenen gösterilerle protesto ediliyor.
Kararın açıklandığı mahkeme binasının önü, televizyon kanalı aleyhinde ve lehinde sloganlar atan büyük kalabalıklarca düzenlenen gösterilere sahne oldu. Gösteriler sırasında Selefilerin "Laiklerin Tunus'ta yeri yok" şeklinde sloganlar attıkları görüldü.
Ekim ayında yayımlanan Persepolis, 2007 Cannes Film Festivali'nde jüri özel ödülüne layık görülmüştü.

Rambo geri dönüyor


Ünlü Amerikalı oyuncu Sylvester Stallone, bir Vietnam gazisini canlandırdığı ''Rambo'' serisinin beşincisini çekmeye hazırlanıyor.
65 yaşındaki oyuncu, MTV'ye yaptığı açıklamada, serinin son filminin senaryosu üzerinde çalıştığını ve ''Rambo'nun bu kez Meksika'da uyuşturucu baronlarına savaş açacağını söyledi.
Stallone, ''İlk Kan'' adlı ilk Rambo filmini 1982 yılında çekmişti.
''Rambo''nun Myanmar'da bir grup misyonere yardımcı olduğu serinin 4'üncü filmi 2008 yılında gösterime girmişti.
Bir boksörü canlandırdığı ''Rocky'' serisiyle de ün kazanan Stallone, en son ''Cehennem Melekleri 2'' filminde oynadı.
Bu da size Rambo filmlerinden derlenmiş en iyi 5 sahne;


22 Nisan 2012 Pazar

Hayat ertelemeye gelmez

İzlemeyi sürekli ertelediğim iki film vardı, pek çok şeyi yapmayı ertelediğim gibi.. Sanki vaktim olacağını nerden biliyosam.. Oysaki hayat hiç de öyle sandığım kadar avuçlarımın içinde değil.. Ben istemeden, ben yapmadan hiçbir şey gelmiyor kendiliğinden.. Erteledikçe kendimden gidiyor aslında.. Tabiki bu durum film izlemekten çok öte, yoksa hayatın sırrını iki film izlemeyi erteledim diye çözmedim=) Bu hayatın sırrı dedikleri şey de herkesin kendi mutluluğunun sırrı olsa gerek.. Benim kadar çabuk mutlu olabilen bir insan bile çözemediyse bu sırrı, çözmeye vakıf olanı tanımak isterdim doğrusu, bu da Tibet'e bir yolculuk demek sanırım.. Neyse konudan konuya atlıyorum ama ne zamandır da yazmamıştım, yaziyim bari içimden geldiği gibi biraz.. 
Güzel sahneydi..
İncir Reçeli filminden..
İzlediğim filmler; "Zenne" ve "İncir Reçeli".. Ben popüler olan filmleri biraz eskimeye başladıkları zaman izlemeyi seviyorum aslında ertelememin temel sebebi bu, ama tamam kabul ediyorum, biraz da tembelim.. İkisi de ölüm temalıydı.. Birbirini çok seven iki insan ve aralarına giren ölüm.. Kaybetmenin dayanılmaz ağırlığı bu kez iki filmde de ölümle geldi.. İzlerken şöyle bir duygu geçti içimden, en azından onlar seçmedi ayrılığı.. Tesellileri bu olmalı dedim.. Ertelemek dedim ya, şunu anladım ben, hayatta ertelenmemesi gereken tek şey "mutluluk".. Zor çünkü bulmak, buldunuz mu hiçbir şeye değişmemek lazım, mutluluk peşinden her şeyi getirir çünkü, başarıyı, güveni, paylaşmayı.. Ölümü beklememek lazım "şimdiki aklım olsaydı" demek için.. Hayat gerçekten çok kısa, büyük hırslar peşinde koşarken incitmemek lazım duyguları, öyle de böyle de geçiyor zaman, nasıl geçiyor, kimlerle geçiyor, nelerle geçiyor, bunların cevabı mutlu ediyorsa sizi yaşıyorsunuz bence, yoksa dünya kadar servetiniz olsa da hiç anlamı yok.. Bence hayatın size getirdiklerini geri çevirmeyin, sizi üzenlere da kapatın kalbinizi, çünkü Zenne'de de geçtiği gibi "kaderinizi değiştiremezsiniz".. 


İncir Reçeli'nden..


* Ben insanları arabanın camına vuran yağmur damlalarına benzetiyorum.. Bazen bir damla yavaşça aşağı doğru kayarken başka bi damlaya karışıp güçlenerek daha hızlı ilerler. Ben de sana karıştım aşkımm..İnsanlar acımasız,savurgan… Hiçbir şeyin sonu gelmeyecekmiş gibi davranıyorlar. Bir gün şoförün camı açabileceğini hiç düşünmüyorlar.


* Yaz aşkım, hiç durmadan yaz, birbirlerini anlat onlara. Birbirlerine değerek, dokunarak yaşayabilmenin güzelliklerini anlat. Birbirlerine karışmayı anlat, yaşam savaşı içinde yaşamayı, yaşatmayı unuttuklarını anlat. Sevişmeyi anlat onlara, en zor anlarda bile hiç ayrılmamacasına tek vücut olabilmeyi anlat onlara.. 




9 Nisan 2012 Pazartesi

Meral Okay'ı Kaybettik


Senarist, sinema ve tiyatro oyuncusu Meral Okay, bir süredir mücadele ettiği akciğer kanserine yenilerek 53 yaşında hayatını kaybetti. Eşi Yaman Okay'ı da 1993 yılında pankreas kanserinden kaybeden ünlü sanatçı, Bir Bulut Olsam, Yeditepe İstanbul, İkinci Bahar gibi TV dizilerinin yanı sıra Seni Seviyorum Rosa, Beynelmilelgibi sinema filmlerinde rol almıştı.
Daha çok senarist kişiliği ile tanınan, aralarında İkinci Bahar, Asmalı Konak veMuhteşem Yüzyıl'ın da olduğu pek çok önemli dizinin senaryosunu da yazan Okay'ın ölüm haberini bu sabah Ali Sunal twitter sayfasından "Meral ablamı Meral Okay'ı kaybettik, başımız sağolsun." sözleriyle duyurdu.
İkinci Bahar'ın Kasap Melahat'ı, Beynelmilel'in Ayderya Derya'sı, Yeditepe İstanbul'un Havva'sı Meral Okay'a Tanrıdan rahmet, başta ailesi olmak üzere tüm sinema camiasına baş sağlığı diliyoruz.

Açlık Oyunları gişedeki zaferini sürdürüyor


Vizyondaki üçüncü haftasına giren Açlık Oyunları (The Hunger Games) zirvedeki yerini korumaya devam ediyor. Hafta sonu ABD BoxOffice listesinin açıklanan ilk rakamlarına göre 33,5 milyon dolar kazanan film, toplamda 302,8 milyon dolara ulaşmayı başardı. Bütçesi 78 milyon dolar olan yapım, uyarlandığı aynı isimli çok satan kitabın gücünü de arkasına alarak dünya çapında 460 milyon dolar gişe yaptı.
Geçtiğimiz hafta vizyona giren Amerikan Pastası (American Pie)'nın son bölümüAmerikan Pastası: Buluşma (American Reunion) serinin daha önceki filmlerinden daha az bir gişe yaparak 21,5 milyon dolar kazandı ve 2. sıraya yerleşti. James Cameron imzalı Titanik (Titanic) efsanesinin yenilenmiş 3D versiyonu ise 17,3 milyon dolarla kendine üçüncü sırada yer bulabildi. Onu 15 milyon dolarla Titanların Öfkesi (Clash of the Titans 2: Wrath of the Titans) ve 11 milyon dolarla Pamuk Prenses'in Maceraları: Ayna Ayna Söyle Bana (Mirror Mirror) izledi.
ABD Box Office listesinin diğer filmleri ve rakamları şöyle: 6. Liseli Polisleri (21 Jump Street) (10,2 milyon dolar), 7. Loraks (Dr. Seuss' The Lorax) (5 milyon dolar), 8.Salmon Fishing in the Yemen (975 bin dolar), 9. John Carter (820 bin dolar) ve 10. Düşmanı Korurken (Safe House) (581 bin dolar)

Festivalde Bugün - 9 Nisan


İkinci hafta sonunu da geride bırakan İstanbul Film Festivali haftanın ilk gününde de dolu bir programla karşımıza çıkıyor. Günün dikkat çeken yapımları arasında ünlü yönetmen Brillante Mendoza'nın bir turist grubunun Filipinler’de kaçırılması ardından yaşananları sinemaya taşıdığı Tutsak / Captive yönetmenin katılımıyla Citylife City’s Sinemaları’nda saat 13.30’da; Reis Çelik'in Berlin'den ödülle dönen ve çocuk gelin sorununa el attığı Lal Gece Atlas Sineması’nda saat 19.00’da; 1961’de Paris'in göbeğinde Cezayirliler’in kanla bastırılan isyanını anlatan belgesel Burada Cezayirlileri Boğduk: 17 Ekim 1961 / Here We Drown Algerians-October 17th 1961 yönetmen Yasmina Adi’nin katılımıyla Fitaş 1’de 19.00'da ve Michael Winterbottom'un bu akşam galasını yapacağı son filmi Trishna City's'de 21.30'da gösterilecek.
Arap Baharı'nın sinemaya yansımalarını izleyen Kızıl Söz / Rouge Parole Tunus'taki ayaklanmaları Pera Müzesi’nde saat 16.00’da, Mübarek rejimini deviren mücdeleyi anlatan Tahrir-Özgürlük Meydanı / Tahrir-Liberation Square aynı salonda 19.00'da sinemaseverlerle buluşacak.
Usta Rumen yönetmen Corneliu Porumboiu festival kapsamında düzenlenen Masterclass'ta deneyimlerini ve sinemaya bakış açısını Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nde saat 16.00’da anlatacak. Brillante Mendoza ise film serüvenini Akbank Sanat’ta saat 18.00’de başlayacak söyleşide anlatacak.

ATLAS
13.30     Yurt*
19.00     Lal Gece*

FİTAŞ 4
11.00     Benim 533 Çocuğum Var
13.30     Masumiyet
16.00     Tepedeki Ev
21.30     Daha İyi Bir Hayat

FİTAŞ  1
11.00     İstanbul Sokak Köpekleri
16.00     Büyülü Krallık
19.00     Burada Cezayirlileri Boğduk*
21.30     Crazy Horse

BEYOĞLU
11.00     Öngörüye Ağıt*
13.30     Semi*
16.00     Hicaz*
19.00     Öfkeliler (Indignados)
21.30     Simurg*

NİŞANTAŞI CITYLIFE(CITYS’)
11.00     Devler
13.30     Tutsak
21.30     Trishna GALA

REXX
11.00     P-047
16.00     Kahraman (Ying Xiong)

PERA MÜZESİ  SALONU
11.00     Cezayir Savaşı
13.30     Bir Devrimden Parçalar
16.00     Kızıl Söz
19.00     Tahrir–Özgürlük Meydanı
21.30     Artık Korkmak Yok

Film eleştirmenleri 'Faust' dedi


31. İstanbul Film Festivali’nde ilk haftayı geride bıraktık. Önümüzde özellikle yarışma filmlerinin de görücüye çıkacağı yoğun bir hafta var. Yine de şöyle bir soluklanıp geriye bakalım istedik ve festivali takip eden eleştirmenlere ilk hafta izledikleri filmler içinde hangilerinin öne çıktığını sorduk.
Tabii herkese ulaşmamız mümkün olmadı, ki bu da çok doğal zira eleştirmenler vakitlerinin büyük bölümünü salonlarda geçiriyor ve o zaman da telefonları kapalı oluyor haliyle. İşte, ulaşabildiğimiz kadar ve izleyebildikleri ölçüde, eleştirmenlerin tercihleri.
Atilla Dorsay Yoğun programı içinde ulaştığımız Atilla Dorsay her zamanki berrak zihniyle en beğendiği filmleri bir çırpıda sıralayıverdi. “İçlerinde ‘Kopma’yı en başa koyabilirsin” diye eklemeyi de ihmal etmedi.
1. Kopma – Tony Kaye
2. Büyük Derbi – Ole Christian Madsen
3. Şeytan Adasının Kralı – Marius Holst
4. Gizemli Kadın – Pawel Pawlikowski
5. Aşkın Karanlık Yüzü – Terence Davies
Dorsay Aşkın Karanlık Yüzü’nü listeye eklerken “Her şeye rağmen” ibaresini kullanınca sordum elbette ve “Bana ters gelen şeyler var ama çok kişisel bir film, yine de beğendim” diyerek kısa bir açıklama yaptı.
Alin Taşçiyan Alin Taşçiyan’a tam da filme girmek üzereyken ulaştım. Bir çok filmi önceden izlediğini belirten Taşçiyan “yeni izledikleri arasında” bir seçim yaptı ve şu filmleri saydı:
1. Yas – Morteza Farshbaf
2. Çingene – Martin Sulik
3. Aşkın Karanlık Yüzü – Terence Davies
4. Bir Dilek Tuttum – Hirokazu Kore-eda
Murat Özer Murat Özer ilk haftadan beğendiği filmleri sıralarken bunların beğeni sırasına göre olduğunu da belitti.
1. Kopma – Tony Kaye
2. Nefes – Karl Markovics
3. Yas – Morteza Farshbaf
4. Akasyalar – Pablo Giorgelli
Cem Altınsaray 
1. Faust – Alexander Sokurov
2. Bir Dilek Tuttum – Hirokazu Kore-eda
3. Baskın – Gareth Evans
Cem Altınsaray “Üçü de kendi türlerinde çok iyi” diyerek sıraladı bu filmleri. Ve hatta sonra bir film daha ekledi.
4.Alpler – Yorgos Lanthimos
Kutlukhan Kutlu 
Günde 3 – 4 filme giden Kutlukhan Kutlu’nun da ilk hafta tercihleri konusunda kafası çok netti.
1. Bir Dilek Tuttum – Hirokazu Kore-eda
2. Faust – Alexander Sokurov
3. Nefes – Karl Markovics
4. Yas – Morteza Farshbaf
5. Dipnot – Joseph Cedar
Senem Aytaç Altyazı Dergisi’nden Senem Aytaç ilk hafta filmleri arasından 4 tanesini seçti.
1. Faust – Alexander Sokurov
2. Michael – Markus Schleinzer
3. Bakan – Pierre Schogller
4. Bir Dilek Tuttum – Hirokazu Kore-eda
Burak Göral 1. Kopma – Tony Kaye
2. Kadınlar – Malgoska Szumowska
3. Büyük Derbi – Ole Christian Madsen
4. Baskın – Gareth Evans
Burak Göral tercihlerini sıralarken bazı açıklamalarda da bulundu. Örneğin “Kadınlar” için “çok cesur, altmetinlerini de çok beğendim” derken, Büyük Derbi için “Oscar adayı olması şaşırtıcı ama çok sıcak ve samimi bir komedi” dedi. Endonezya filmi Baskın içinse “öyküsü zayıf ama yine de bir aksiyon için başarılı buldum” dedi.
Engin Ertan 
Sinema Dergisi’nden Engin Ertan’ın ilk hafta tercihleri ise şöyle sıralandı.
1. Michael – Markus Schleinzer
2. Alpler – Yorgos Lanthimos
3. 80 Mektup – Vaclav Kadrnka
4. Faust - Alexander Sokurov
5. Nefes – Karl Markovics
Hasan Cömert Filmden filme koşan Hasan Cömert de SMS yoluyla yolladı tercihlerini.
1. Alpler – Yorgos Lanthimos
2. Faust - Alexander Sokurov
3. Fahişelere Güzelleme – Michael Glawogger
4. Bakan – Pierre Schogller
5. Kızım İçin – So Yong Kim
Murat Emir Eren Sinema Dergisi yazarlarından Murat Emir Eren ise “tek geçerim” diyerek bir filmi özellikle çok beğendiğini belirtti.
Michael – Markus Schleinzer
10 film eleştirmeniyle yaptığımız mini anket sonucunda ilk haftanın en beğenilen filmleri arasında Sokurov’un Faust adlı filminin öne çıktığını görüyoruz. Faust bir yana eleştirmenlerin tercih ettiği filmlerin çoğu ya Dünya Festivallerinden ya da Genç Ustalar bölümünden çıkmış. Bu da normal herhalde, zira en yeni filmler bu bölümlerde oluyor çoğunlukla.
Kaynak: ntvmsnbc/Emrah Kolukısa